Sipariş listesinde ürün yok
9786256429130
500,00 TL
``Tıbbın tüm parçalarını sıraya koyacak olsaydık fizyoloji ilk sırada yer alırdı çünkü fizyoloji tamamen sağlıklı insanoğlunun doğasıyla; yani bütün işlev ve kudretleriyle meşgul olmaktadır.``
Jean F. Fernel, Physiologia (1542)
İnsan, doğası gereği merak edendir. İnsan haricinde hiçbir varlık, kendi varlığının özünü ve bu özün düşünebilir, üretebilir yapısını ve işleyişini sorgulamak kabiliyetine sahip değildir. Antik insanların on binlerce yıl önce, birbirleriyle temasa sahip olmayan farklı coğrafyalarda mağara duvarlarına çizdikleri tasvirler öze dair arayışın bugüne uzanan kanıtlarıdır. Primitif el baskıları ve doğa figürleri ile başlayan “ne” sorusu antik Sümer’den Mısır ve Grek medeniyetlerine ilerlenirken “nasıl” sorusuna evrilmiştir. Nihayetinde milattan önce 600’lü yıllarda “doğaya ait olanın felsefesi” manasıyla “fizyoloji” tabiri doğmuştur. Her ne kadar milattan önce 200’lü yıllarda Galen deneysel fizyolojinin ilk adımlarını atmışsa olsa da sonraki yüzyıllar boyunca fizyoloji büyük oranda gözlemsel niteliğini devam ettirmiştir. Özgür düşüncenin hâkim olduğu şehir devletleri emperyal Roma’ya dönüşürken sosyal gelişmelere kıyasla tıbbi ilerleme zayıf kalmıştır. Anadolu ve Mezopotamya’da filizlenen hekimlerin antik Grek medeniyetinden kalan bilgilerle yoğurdukları ve bugün İslam tıbbi olarak tanımladığımız aydınlanmaya kadar tababet, Orta Çağ Avrupasının karanlığı altında boğulmuştur. Batılı bilimsel düşüncenin yükselişe geçtiği 1500’lü yıllarda Fransız hekim Jean François Fernel “Fizyolojiye göre anatomi, tarihe göre coğrafya gibidir. (Gerçekleşen) olayların sahnesini anlatır.” benzetmesiyle “fizyoloji” ifadesine terimsel anlam kazandırmıştır. 19. yüzyılın sonlarına kadar fizyoloji tıbbın bütününü temsil etmiş ve ancak sonrasında branşlaşmanın bir sonucu olarak tababetin temeli kalmak birlikte bir tıbbi bilim alanı halini almıştır. 20. yüzyıl ortalarından itibaren modern tıbbın uygulanagelmesi artık “neden” sorusuna yanıt aranabilmesine imkân tanımıştır. Bu sorunun yanıtına giden yol ise “nasıl”dan; yani fizyolojiden geçmektedir.
Üç seneye yakın bir emeğin ürünü olan bu kitapta fizyolojik fonksiyonlar geleneksel yöntem ile sistemlere ayrılmış halde; ancak önceki kaynakların aksine birbirleriyle ilişkileri “Bakınız” (Bkz. Sayfa …) parantezleri yoluyla belirtilmek suretiyle okuyucularına anlatılmıştır. Deneysel addedilebilecek bu yöntem sayesinde bilginin birbirlerinden kopuk parçalardan ziyade bütünsel değerlendirilebilmesi amaçlanmıştır. Geleneksel kaynaklara kıyasla bir diğer farklılık öğe imleri kullanılarak bilginin öbeklere ayrılmış olmasıdır. Uzun paragraflar boyunca dikkatin dağılması ve bilimsel kaynağın bir roman gibi okunur hale gelmesi hemen hepimizin karşılaştığı sorunlardandır. Halbuki bellek büyük bilgi yığınlarını değil, odaklanmış bilgi öbeklerini sever. Öğe imleri yoluyla öğrenme sürecinin hızlandırılması ve belleğe taşınan bilginin kalıcılığının artırılması hedeflenmiştir. Bu yöntemin sonucu olarak bilgi içermeyen bağlayıcı (ve çoğu okur için sıkıcı) cümlelerden kurtulunmuş ve sayfa sayısı itibariyle emsallerinden küçük; fakat kapsayıcı bir eser elde edilmiştir.
Bu kitabın çeşitli başlıklarında doğru olduğunu kabul ettiğiniz bilgilerinize aykırılıklar fark edeceksiniz. Takdimin girişinde kısaca değinildiği üzere fizyoloji statik bir bilim olmaktan uzaktır. Dönüşür, değişir ve böylece gelişir. Geleneksel kabul edilen kaynaklar ise yıldan yıla revizyonun güçlüğü neticesinde 20, 30 ve hatta kimi bahislerde 50 sene öncesinden kalan bilgileri zikretmektedir. Esasında elinizdeki eserin yazılmasına yol açan ihtiyaç da tam olarak bu noktadan doğmuştur. Bu eserde mevcut fizyolojik bilginin (yayın tarihi itibariyle) en güncel hali ile karşılaşacaksınız. Buna karşın geçmişin hatalarından ders çıkartarak belki yarın, bu kitabın da eskimiş olabileceğine hazır olmalısınız.
Bilhassa fizyoloji okurluğuna yeni adım atmış olanlar temel biyolojik ve tıbbi kavramların izah edilmemiş olması nedeniyle kitabı takip ederken zorlanabileceklerdir. Bu bir ihmal değil, düşünülmüş kasıtla gerçekleştirilmiş bir tercih idi. Yeni başlayanlar ki büyük kısmının tıbbiye öncelikli olmak üzere sağlık alanındaki öğrenciler olacağı aşikardır, kitabı eğiticilerinin rehberliğinde okuyacakları için eksik kalınan noktaları telafi imkanına sahip olacaklardır. Fizyolojiye aşina okurlar ise temel izahların monotonluğundan kurtulacakları için bu kitabı günceli yakalamanın yanı sıra unutulmuş süreçlerin hatırlanması amacıyla hızlı okunabilir bir kaynak olarak değerlendirebilirler.
Yine bilinçli bir tercih ile patofizyolojik olaylardan nadiren bahsedilmiştir; çünkü burada maksat hastalıkların temellerini değil, sağlıklı insan vücudunun işleyişine dair bir kavrayış sunacak temel tıbbi fizyolojik bilginin aktarılması olmuştur. Hastalık, fizyolojik fonksiyonların bozulması ve hekimlik, sıhhati korumak ve hastalıkları sağaltmak anlamları taşıdığına göre hastalıkların temellerinin idrak edilebilmesi ve hekimlik sanatının icrası açısından fizyolojik süreçlere hakimiyet zaruridir. “Neden” sorusunun karşılığı “nasıl”ın yanıtına muhtaçtır ve bu eser ile patofizyolojinin idrakına giden yolun taşları döşenmeye çalışılmıştır.
Son olarak kitapta karşılaşacağınız şekillerin değinilmeye değer olduğuna inanıyorum. Her biri özenle hazırlanmış 190’dan fazla özgün vektörel çizim ile fizyolojik süreçler mikro dünyanın hayali olayları olmaktan çıkartılarak makro dünyada görülebilir, dokunulabilir hale getirilmiştir.
Bu kitabın yalnızca bir damla olduğunun; fakat okyanusların damlalardan oluştuğunun farkındalığıyla ve faydalı olabilmek temennisiyle…
Doç.Dr. Enver Ahmet DEMİR
ISBN | 9786256429130 |
Basım Yılı | 2023 |
Basım Sayısı | 1 |
Sayfa Sayısı | 336 |
Kitap Dili | Türkçe |
Yazar(lar) | Enver Ahmet DEMİR |
BISAC | |
DOI |